30 Ağustos 2010 Pazartesi

‘Upptrisad kamp om makten i valrörelsen’; Yirmi birinci yazı...Titta på för mera; http://stockholm2010val.blogspot.com/

Dün başlangıç yazısında 'gazete haberlerine birlikte bakalım,' diyerek bir başlık verdim.

‘Alliansen på fortsaltt valfiske bland äldre.’

Bu başlıkta bir oyun olduğunu sonradan öğrendim.

Bu seçimlerde benim kavrayamadığım oyunlar var gibisinden bir duygu oluştu bende.

Bir duygu bu, buna sezgi de diyebiliriz. Hayır öyle mistik bir şey de değil.

Şöyle ki ben içimden gelen sese kulak verdim.

Bu sezgiye varır varmaz, bir dedektif buldum.

Konuların içinden çıkılmaz olanlarını ona bırakıyorum.

Bu seçimler ancak dedektif pertavsızı ile anlaşılabilir.

Bu düşünceye hangi nedenle vardım? Açıklayabilirim.

Söğ köşede ve yanda tepe üstü monte edilmiş afişler var. Bu afişlerde bu ülkenin başbakanı var.

Bu neden böyle diye bana sormayın? Ben de kimseye sormadım!

Afişin üzerinde yukarıdan aşağı iri puntolarla 'MEGAFEL' yazılı.

Kentte bu tür afişler çoğaldı. Sağdaki ise Center Parti Başkanı. Şaşkınlığım iyice arttı.

Bunun nedenlerini araştırmak için bir dedektif buldum. Bazı şeyleri yakında o açıklayacak.


İşte size bir afiş daha! Bunlar hem bakan hem parti başkanı.

Bu nasıl oluyor diyeceksiniz! Böyle ise haydi şimdi işimize bakalım.

Değerli İzleyici,

Dün 'bu sayfalara belgesel olacak fotoğraflar serpiştirme' sözü verdim.

Gördüğünüz gibi bu sözümü sürdürüyorum, hiç de zevk almadan.

Fakat beni sevindiren meslektaşlarım açısından başka bir şey var.

Stockholm’den Türkiye’ye haber konusunda zorluk çeken rakip meslektaşlar için de bir kolaylık olacak.

Hani ayda yılda bir haberi zorlukla bulup çıkaranlar...

Zor bela haber yayınlatan hızlı muhabir meslektaşlar...

Onlar, bundan böyle 'Mr Dedektif Kim' buluşları, keşifleri peşinde koşsunlar.

Kolay gelsin. Her ne ise biz hemen konuya geçelim. Dedektif Kim!

Evet! Adı Mr Dedektif Kim. İster inanın, ister inanmayın. Bu böyle.

Sonuç olarak Mr Dedektif Kim, ayağının tozu ile İngiltere’den geldi.

Gelir gelmez dün verdiğim ilk başlık için şunu söyledi.

Pertavsızını kullanarak dedi ki; ‘Alliansen’ kelimesi bir oyun. Aslında; ‘iktidar partileri’ demesi gerekir.

‘Hükümet’ demesi gerekir. Fakat gazete bir şaşırtmaca yaparak, topu boşluğa atmış.

Ben de Mr Dedektif Kim için yeni bir blog açmanın yararını düşündüm.

Sağdaki gazete başlığı gibi labirent havası veren haberleri o çözecek.

Yarın buluşmak üzere hoşça kalın...

Kanal değiştirdik, bu konuda daha çok şey için bakınız;http://stockholm2010val.blogspot.com/

Vi bytter platsen, Titta på för mera; http://stockholm2010val.blogspot.com/

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez

Ağustos 2010, Stockholm
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

29 Ağustos 2010 Pazar

"Alliansen på fortsatt valfiske bland äldre... İktidar ittifakı yaşlılar arasında seçim balık avını sürdürüyor; Yirminci yazı

İsveç, İsveç olalı böyle bir genel seçim görmedi! Neyi nereden tutacağınızı bilemiyorsanız el uzatmayın oraya.

Titta på för mera; http://stockholm2010val.blogspot.com/

Sıcak kestane, diyor İsveçliler, avucuna alırsan yakar!

Tıpkı işte bu tanım gibi, İsveç’te bu seçim dönemi çok civcivli geçeceğe benziyor.

Kolay değil yorum yapmak! Kim kazanıyor, kim yitiriyor diye kahve falına bakmak daha iyi!

Bir kez İsveç, otuz yıl, yirmi yıl, on yıl önceki İsveç değil.

Dünya da çok değişti İsveç de çok değişti.

Sağ köşedeki fotoğraf, seçime olan ilgiyi gösteriyor.

Stockholm'de Kraliyet alanı. Seçim için sahaya inmiş olan takım ise LO.

Evet hafiften çiseleyen bir yağmur var. Şimdi olaya nesnel gözle bakalım.

Bilindik ezberlenmiş tüm kurallar, ilkeler, inançlar ayaklar altında, ya da baş üstünde...



Aslında nerede oldukları belli değil.

Zorluk da burada!

Hani çok kestirmeden kızabilirsiniz.

Olur olmaz her durumdan, 'vazife' çıkarabilirsiniz kendinize!

('Vazife çıkarmak' Türkçe bir deyim.)

Sağ köşede bir gazete haberi.

Deniliyor ki "Yeşil Parti, Stockholm'de hemen hemen başabaş."

"Vazife çıkarmak," gibi bir durum yok burada...

Daha ilk başta açık edelim.

Daha başka gazete haberleri de vereceğiz.


Değerli İzleyici,

Bu sınırlamalardan sonra ne yapmak için buradayız?

Nesnel olmak, gördüklerimizi iletmek! Bu da az şey olmasa gerektir.

Her söze, her afişe, her duruma kendinizi "ters düşürürseniz" yandınız.

Eğer bir partiye kendinizi yakın hissediyorsanız işiniz daha da zor.

İşte bu romantizm bitirir insanı, can evinden vurur!

Yandığınızın resmidir bu duygu.

Şu arkaik evrelerde kalmış romantizm, yakar tüketir sizi.

En iyisi mesafeli durmak siyasa dalgalarına.

Kim haklı, kim haksız...

Bu tür bir dalaşmaya da uzak durmak...

Bu sayfalara belgesel olacak fotoğraflar serpiştirmeyi uygun buldum.

Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez

Titta på för mera; http://stockholm2010val.blogspot.com/


Ağustos 2010, Stockholm
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

2 Mayıs 2010 Pazar

Stockholm ve 1 Mayıs 2010; On dokuzuncu yazı

1 Mayıs'ta Stockholm dolu dolu heyecanlara genç, yaşlı, çocuk, kadın erkek, yerli, yabancı herkese ayrımsız sahne oldu.

Değişik yerlerde farklı anlayışlar, farklı partiler, farklı dernek ve grupların gösterileri güneşsiz, hafifce serin gün boyu olaysız biraz da piknik havasında sürdü.

Tek tek her insan yüzlerine vuran 1 Mayıs yansıması farklıydı. Sosyal Demokrat kortej arkasında ellerinde bir gül ile yürüyen solgun yüzlü özellikle eski tüfek işçilerin heyecanı LO, önünde Parti Başkanı Sahlin'in vurgulu konuşması ile doruğa çıktı.













İsveç söz konusu olunca, çocuklar her zamanki gibi önde olma fırsatı buldular.

Bebekler 1 Mayıs yürüyüşünde hemen her guruptan erişkinlerle birlikte ön saflarda oldular.

Hareket gücünü yitirmiş eski içiler evlerinde, odalarında unutulmadılar.


Böyle günlerde sol guruplar arasında olsun, günübirlik yaşayışta olsun, en çok kulllanılan sözcükler, afişlerle caddeleri doldurdu.


Sevgi, İçtenlik...

Tekin SonMez Stockholm

Fotoğraflar; Feryal Özkale SonMez

22 Nisan 2010 Perşembe

Stockholm Fair GastroNord, Behöver inte resa över hela världen för att prova nya smaker och träffa producenter från Africa, Asien, Sydamerika;18. yazı

GastroNord ile Stockholmsmässan bu hafta (21 - 25 Nisan) en sükseli etkinliği ile doruk noktaya ulaştı. İskandinvya'nın en ses getiren fuarlarından birisi olan bu yeme - içme haftası nedeniyle Stockholm bir açık hava festivaline dönüştü.

Fuar alanı 23 Nisan'da son gün olarak kapılara açacak. Fakat kent içinde pek çok lokanta ve bar bulundukları yerde bu fuarın katılımcısı olarak 24-25 Nisan'da konuk ağırlayacaklar.

Örneğin Operakällaren, Ekoteket, Gyldene Freden, Bistro Berns, Eriks Gondolen gibi uluslararası arenada tanınmış yerler de heyecanla menülerini ve masalarını açtılar meraklılara.

60.415 kişi ile kendi rekorunu kıran Nordiska Trädgårdar (8-11 Nisan) fuarı sonrası bu kez yeme coşkusu sardı Stockholm sokaklarını, caddelerini. İsveçliler fuara koşuyor.

"Nordic Bakery" de 2010 fuarının en önemli bölümünü oluşturuyor, şöyle ki pastahane ve fırın komleksi ile katılıyor. Bu fuarda ayrı ayrı üzerinde durulacak konular var.

Konu gerçekten de varılabilir tahminlerden çok çok büyük! Kahve kültürü, pastane kültürü, yemek kültürleri ve içme kültürleri ve ayrıca çikolata kültürü ana başlıkları altında topanabilir konular bunlar.

Daha ince dallara ayırabiliriz bunları. Mutfak takımları, yıkama takımları, pres takımları ve hijyenik ortam için gerekli takım taklavat, temizlik malzemeleri, çalışanların kılık giysi üretimi de bu fuarda yer aldı.

Bu faur aynı zamanda bir yemek ve kahve yarışları, pasta çikolata yarışları fuarıdır.

Bu yarışların en önemlilerinden birisi "Callebaut Nordic Trophy 2010" sonuçları alındı. Sylvin Marron'a ait pasta mimarlığı birincilik ödülü alan pastayı yanda izliyorsunuz.


Bunların tümünü bir haber başlığı altında topalamakla işin içinden çıkamayız. Bunlara sırasıyla değinmek isteriz de.

İsveç tahtının geleceği olan Prenses Victoria'nın düğününde sunulacak pastaların üreticisi firma da "H. M. Konungens Hovleverantör" bu fuarda sükse yapıyor.

Sağdaki fotoğraf pruduktchef Anita Sundberg bu düğünün hazırlıkları kapsamında olan bir tad ve lezzet fırtınasının hem işaretini hem de sırlarını veriyor fuara gelenlere. Bayan Sundberg ile de söyleşi yaptık.

Tümüne birden yaklaşamayacağımıza göre, konuyu bir ucundan ekrana getirme gayretimizi esirgemiyoruz. Aşağıda, üç soru ile konuya gönderme yapan Sofie Vikander söyleşisini birlikte izliyoruz.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 22 Nisan 2010, Stockholm



Değerli İzleyici,

Sofie Wikander ekranlarımızda. Sofie Hanım, Swedish Cambers, İsveç Ticaret Odası uluslararası departman proje koordinatörü.

Spicy Kitchen başlığı altında toplanan dünya mutfağı sunumlarında karşımıza çıktı. Üç soru yönelttik.

SORU;Neler yapıyorsunuz? Projeyi anlatır mısınız? Hedefiniz nedir?

YANIT;Bu proje Asya’dan Afrika’ya, Güney Amerika’ya kadar olan mutfakların İsveç’te tanıtımı hedefi ile yola çıktı. İsveç’te farklı ağız tadı, damak lezzeti ile bir yol açmak, bir eğilim yaratmak için Asya’nın en uçlarına kadar uzanıyoruz.

Spicy Kitchens proje Asya, Afrika, Güney Amerika’dan ilginç şirketleri İsveç’te tanıtmayı hedefliyor. İsveçli bu ağız lezzeti için dünyanın öteki köşelerine gitmek zorunda kalmayacak.

SORU; Türkiye’de bu projede yer aldı mı? Daha doğrusu, Türkiye için bu projede yer açıldı mı? Yoksa Türkiye unutuldu mu?

YANIT; Evet! Türkiye tabii ki var! Türkiye Ticaret Odaları ile bu konuda görüşmeler yaptık fikir alış verişinde bulunduk. Türkiye yemek kültürü açısından, ağız tadı ve lezzet çeşitleri zenginliği açısından çok önemli bir yer tutuyor bu projede.

SORU; Bu proje nasıl doğdu? Bu projenin mimarı kim?
YANIT; Soldaki fotoğrafta siyah tişortlu bayan, Swedish Cambers Vice President Charlotte Nyberg, bu sorumuzu yanıtlıyor. "İşte" diyor, ve "Sofie Wikander’i gösteriyor;"Bu projenin mimarı."


Fotoğraflar; Feryal Özkale SonMez



22 Nisan 2010, Stockholm

12 Nisan 2010 Pazartesi

Materialbiblioteket Stockholmmässan och The bioenergy challenge och Green for growth and Spara Energi; A new technology; On yedinci yazı

Bu sezon izlediğimiz fuar etkinliklerinde öne çıkan ögelere bakalım.

Hemen tüm hamlelerde bio enerji ve çevre gibi anlatımlar öne çıkıyor fuarlarda.

Mavi gezegen avuşlarımızın içinde sanki!

Motorlu araçlarda en son buluşlar nedir?

Elektirikle işleyen otomobil taslakları!

Isı ve ışık enerjisi konusunda en son önermeler nedir? Güneş enerjisi!

Ütopik yeni bir dünya tasarımı, bir kasırga gibi hızla gerçeklik düzleminde ele alınırken bio enerji ilk başvuru kaynağı oluyor.

Yapı, inşaat sektöründen, enerji üreten ürünlerin yapımına dek hemen her yerde doğal malzemeler örnek veriliyor.

Elektrik mi söz konusu, rüzgar var! Gaz mı gerekiyor, güneş var!

Böyle gelişmeye ve evrilmeye açık tasarımlar insanları umutlandırıyor.

İyi, hoş şeyler bu tür tasarımlar. Gerçek nedir? Doğru tümce şöyle olmalı!

Enerji konusunda gerçek nedir?

'Malzeme kütüphaneleri' diye bir sunum da var yanda.

Gerçekten de böyle bir inşaat/yapı kütüphanesi var mı?

Mavi gezegenin enerji stoklarının geleceği var mı?

Bence bu tümce, gerçeği daha yalın veriyor.

Enerji konusunda gerçek!

Kitlelerin bugünkü refah düzeyi, gelecek yirmi yıl garanti edilmiş olsun diyelim...

Yirmi yıl sonrasında ne tür bir enerji bu refah düzeyini sürdürür...

Bakın işte bu tartışmalıdır.


Tartışmacı tüm aktörler, hangi rolü üstlenirseler üstlensinler...

Buraya dikkatle bakın, bu aktörler bir ayakları ile yere basarken, öteki ayaklarıyla boşlukta, hatta bir ayakları havada duruyor.

Kim bu aktörler? Enerji kaynaklarını bir ellerinde tutan yöneticiler?...

Direktörler, geleceğin tasarımına soyunmuş toplum mühendisleri... siyaset aktörleri...

Gelişmekte olan ülkelerin durumu ise daha da zor.

Her toplumda, belli kesimlerin doğaya dönüş programları iki sorunsalı de yedeğinde getiriyor.

Doğaya dönüş ilkel yaşama dönüş mü olacak?

Doğaya dönüş, köy ve kır yaşamı ise bu alanlarda bugünkü refah düzeyi olacak mı?

Avrupa Birliği altında görünen ülkeleri de ikiye, üçe ayırabiliriz.

Siz dörde de ayırabilirsiniz.

İskandinavya ülkeleri, doğaya dönüş derken, doğal enerjiden söz ediyorlar.

Türkiye’de olduğu gibi köylere, kırlara dönüş daveti değildir bu.

İskandinavya ülkeleri doğa enerjilerini daha çok kent yaşamı içinde kullanma projeleri peşindeler.


Bu ülkeler, nüfus hareketleriyle stabil oldukları için, bu programlarda uygulama oranı fazla zorluk çıkarmaz görünüyor.

Güney, AB Akdeniz Ülkeleri ise daha farklı programlar uygulasalar da, sonuç olarak enerji konusunda daha çok sıkınılı bir döneme geçecekler gibi görünüyor.



Bu ülkelerde nüfus hareketleri, İskandinavya ülkeleri kadar stabil değil.

Enerji tüketiminde etken olan bir durum da yükselen nüfus hareketlerinin ortaya çıkaracağı fazla tüketimdir.

Bu iki çizginin dışında, dengeli nüfus hareketleri olan İskandinavya ülkeleri doğal enerji kullanımı ile birlikte, tutumlu enerji kullanımı teknolojsi için de uğraşıp duruyor.

Evet! Bunlardan birisi de 'tasarruf' teknolojisi! Spara energi!

Enerjiyi nasıl daha az kullanarak, yine aynı sonucu alırız teoremi üstüne saat gibi işleyen çalışmalar var.



Yapı- inşaat endustrisi, ortaya çıkan yeni dalga alıcıları da göz önünde tutacak.

Nüfus hareketlerini kontrol altında tutulmasıyla birlikte yaşlı ve fakat sağlıklı olan toplumun orta kesimi de yeni enerji bağlamında ortaya çıktılar.

Bu alıcı gruplarından birisi yaşlı ve fakat sağlıklı olan “seniorerna” başlığı altında anılan gruplar var.


Bunlardan “seniorerna” grubunun gelecekteki ev istekleri sağlıklı yaşlılar ve zengin olan gruplar diye ikiye ayrılıyor.

Yeni bir dünya tasarımında, yeni enerjilerin olduğu ve yapımında doğal malzemelerin kullanıldığı yeni evlerde yaşamak isteyenler...

Para sorunu bulunmayan ve vilları yeğleyen grup...

İskandinavya’da inşaat yapı sektörü ile, enerji sektörü bu iki alıcı grup doğrultusunda yeni projeler peşinde atbaşı birlikte koşuyor.

Sağlam yatırımı seven, güçlü alıcı bunlan...

Bu sektör bu iki grup üzerinden yeni üretim referansları veriyorlar ve doğacı projelerle ortaya çıkıyor ve hamle üstüne hamle yapıyorlar...



2014’e kadar olan sürede programlar tam gaz ilerliyor.

Geleceğe açık ve geleceği açık böyle bir toplum var İsveç'te.

Yeniden dünya tasarımı da, doğayı nasıl ederiz de daha insanca kullanırız ve doğa insan uyumunu nasıl sağlarız tartışmalarıyla ilerliyor.

Bu türden konular yaşlı genç, erkek kadın denmeden açık ortamlarda tartışılıyor.

Orman ürünleriyle yapılan bir tasarım da büyük ödül aldı bu fuarda.

Aşağıda tasarımı yapan iki genç ve yanda ise tasarım olan ağaçlardan bir yapı.

Bu tür faurlar da her türlü yeni buluşlar, özellikle gençler gönendiriliyor.



İşte ağaç tasarımı konusunda ödüllendirilen iki genç geleceğe nasıl da umutla bakıyorlar...

Bu arada yapı/inşaat sektöründe çalışanların durumu nedir, diye sorabilirsiniz.

Görüldüğü gibi biraz da merak isteyen, bu eğlenceli olduğu kadar eğitici ve öğretici konu sürecek...




Sevgi, İçtenlik...

Tekin SonMez

12 Nisan 2010, Stockholm

Fotoğraflar; NİS Media, Feryal Özkale Sönmez - Tekin SonMez

30 Mart 2010 Salı

Stockholmmässan Bygginddustri och miljöteknik-förskning, instrumentation ve Fuarda Türk firması direktörü Sayın EREN ile söyleşi; On altıncı yazı

Dört gün süren Yapı Endüstrisi Fuarı, son dönem izlediğimiz öteki fuarlar gibi pek çok açıdan konuşulmaya değer yoğun etkinlikler geride kaldı.

İzlenimler ise taze ve canlı. Bu fuarın genel karakterine ve boyutlarına daha sonra değineceğim. Bugünü bir rastlantı ile açıyorum. Bot fuarında olduğu gibi bu kez yine rastlantı!

Şaşırtıcı bir durum.. Saat 17:00 A Salonu! Sondan önceki, üçüncü gün. Akşam ağırlığı değil. Altı saattir fotoğraf çekiyor, çalışıyoruz yorgunuz, eve dönmeye hazırlandık.

İsveçli sanatçı Johan Weltton Unplugged a new powerful varietyshow'nu bu ara hayranlıkla izledik. Johan yanımıza geldi ve sordu. Türk, deyince sokuldu. Çok beğendiğini söylediği İstanbul'da gösteri yapmış.
Muhteşem standlara bakıyoruz. Apansızın ‘Hakan’ sözcüğü zihnimizi çeldi. İsveçliler bunu ‘Håkan’ diye okur. Böyle bir söz oyunu sandım ve bu sırada standtan bir Bay yaklaştı ve ‘nereden geliyorsunuz,’ diye sordu. ‘İstanbul’ diye yanıt verdim. ‘Aa Türk,’ dedi.

Gözleri parladı ve biraz ötede gitmeye hazırlanan bir Bay’a işaret verdi. Gelen güleç yüzlü Bay kendisini tanıttı; Erol Eren. Böyle iddialı ve kapsamlı bir fuarda bir Türk Firması! Şaşırdık! Yarın söyleşi yapalım, dedim. Yarın yokum, dedi. Karşılıklı iyi dileklerle oradan ayrıldık. Beş, on metre gitmiştik ki, hemen kısa bir söyleşi fikri canlandı kafamda. Geri dönüp önerdim. ‘Aslında bugün de takım elbiseyi çıkardık,’ dedi Erol Bey. 'Sportmensiniz' dedim. Gülüştük!

Değerli İzleyici,

Johan, üstte varietyshow'na koştu, İstanbul'u konuşamadık, yapı sektörü ve Türk söyleşisi ile buradayız.

Uluslararası fuarlarda girişken Türk firmalarını görmek ve tanımak bizleri sevindiriyor. Birkaç hafta önce Kaptan Nazan Hanım'ın bot aşkı ile Stockholm'e geldiğini görmüş, bunu da sevinçle haber yapmıştık.

Uluslararası fuarlarla ilgili, kalitesiyle girişken firmalar için yararlı olacağını düşünerek Export Marketing Director Sayın Eren ile NİS Media adına yaptığımız söyleşiyi ilgiyle izleyeceğinizi umuyoruz.
Sevgi, içtenlik...
Feryal - Tekin SonMezSORU; Sayın Erol Eren, gördüğünüz gibi bu fuarda yenilikler, keşifler sergileniyor, siz böyle zorlu bir rekabete nasıl dayanıyorsunuz?
YANIT; Rekabet konusu, sadece burda değil bir çok ülkede bizi hiç rahatsız etmedi. Biz, hakikaten, gerçek anlamda kaliteyi çok iyi bir fiyata tüketiciye sunuyoruz. Ulaşana kadar gerek bayimiz üzerinde, gerek son kullanıcı noktasında her türlü kontrolünü de yapıyoruz.

SORU; Yeniliklere açıksınız.. ne tür yenilikler sunuyorsunuz?
YANIT; Söz gelimi, mesela 'Silenta' bunlardan birisi. Sessiz borumuzdur. Genel olarak Silenta, normalde atık suda sesi kesmenin yanında, yanmayan, kırılmayan, elli yıl garantisi olan, asitik suların atılmasına da izin veren inovatif bir üründür.

SORU; Bunların laboratuvar çalışmaları Türkiye’de mi yapıldı?

YANIT; Tabii 45 yıllık deneyimden gelen birikimimiz var.. Fabrika Sayın İskender ve Zafer Karadeniz’in babaları tarafından kuruldu ikinci kuşak çocuklar bu işi bu noktalara getirdiler. Bunun dışında teknolojide sınır yok, tabii o deneyimin verdiği bilgi birikimi teknolojiyle birleşince bu tür başarılar da ortaya çıkıyor.

SORU; Laboratuvarlarınızda yabancılar çalışıyor mu? Yoksa Türk kimyagerleri, mühendisleri mi çalışıyorlar, onların Avrupa’da staj yapmalarını sağlıyor musunuz?..
YANIT; Evet tamamen.. Tabii, sürekli olarak eğitimleriyle de ilgiliyiz.
SORU; Eğitimde hangi ülkeyi tercih ediyorsunuz?
YANIT; Almanya, çünkü makinalarımızın çoğunun menşei Almanya.

SORU; Yenilikler açısından Almanya, Avrupa’da partneriniz mi?
YANIT; Hayır, öyle değil! Bizde standart bir şey yoktur tamamiyle mühendislerimizin çizimidir. Mesela Silenta’nın know how’u tamamiyle bize aittir.

SORU; Erol Bey, böyle bir fuara girme zorluklarını anlatır mısınız?
YANIT; Öncelikle şunu söyleyim, standartları açısından en çok keyif aldığım bir ülke İsveç. Evet bu ülke bu standartları istiyorsa bizim kalite anlayışımızla bir kez eşdeğerde. Şu anda şunu gururla söyleyim, Türkiye’nin plastik boru sektöründe ilk İsveç sertifikasına sahip kuruluşu biziz. Artı ilk Avusturya sertifikasına sahip kuruluşu da biziz. 150’den fazla sertifikamız vardır bu aşamada.

SORU; Yabancı ülkeler için Türk firmalarına ne tavsiye ediyorsunuz?
YANIT; Türkiye çok değişti, Türkiye çok iyi yerlere geldi. Evet, artık biz üretmeyi biliyoruz, dünyaya satmayı bilen bir ülkeyiz. Son 5-6 yıl içinde dünyada saygı gören ender ülkelerin arasına girdik.

SORU; Hangi okullardan buraya geldiniz?
YANIT; Ben İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisansım var. 2009 yılı içerisinde Türkiye’de evimde kaldığım süre 90 gündür. Polonya’da kendi ofisimiz var, ordan geliyorum. Burdan Suudi Arabistan’a ve Dubai’ye geçecek sonra evime döneceğim. Yani bu iş sadece kalpten yapılabilecek bir iş, biz de markamıza, ismimize gerçekten inanıyoruz.

SORU; Ben daha çok ekolojik ve çevreci eğilimler gördüm fuarda, Hakan Plastik bu anlamda ne tür katkı sağlıyor bu çevreci taleplere?
YANIT; Şimdi ekolojik anlamda evet, kullandığımız hammaddelerin bir çoğu doğaya zarar vermeyen... yani ama sonuçta plastikten bunu üretiyorsunuz, maalesef plastik sonuçta doğada çok uzun bir süre içerisinde yok olan bir madde.. ama insan sağlığına kesinlikle ürünlerimizin hiçbirinin bir zararı yok, zaten bunu da İsveç sertifikasından anlayabilirsiniz. Mühendislerimiz şu anda ekolojik olarak gelecekte ne yapabilirizi ya da nasıl daha.. plastiğin doğada nasıl kısa sürede yok edilmesini sağlayabilirizin peşinde.. ama tabii takdir edersiniz çok kolay olmayacak.. Evet, çünkü onu sağladığınız zaman, ürün bir kez dayanıksız bir ürün haline gelecek.

SORU; Ürünleriniz Türkiye’de tek midir, rakipleriniz yok mu?
YANIT; Evet sessiz boru üreticileri var, ama mineral takviyeli, üç katlı bir sessiz boru maalesef yok, dünyada zaten az sayıda firma üretebiliyor. Onun dışında Türkiye’de mesela bizim alt yapı borularımız var, onu başka bir hammaddeden polipropilenden üretiriz. Türkiye’de onu bir tek biz o hammaddeyi kullanarak üretiyoruz.

SORU; Gençlere mesajınız var mı?
YANIT; Kalite bence en doğru hedef, onu tutturdunuz mu insanlar gelip sizi buluyor. Bu arada ben sizi burdaki bayimle tanıştırmak istiyorum. Kendileri Karlstad’da bizim bayimiz, yaklaşık iki yıldan beri onlarla beraber burda bu piyasada varolmak için gereken şartları, çalışmaları tamamladık. Bugün şu fuardan onlar da büyük keyif aldılar, Hakan Plastik’e gelen ilgi ve Hakan Plastik’in dünyadaki yerini bugün anladıkları için çok doğru bir firmayla yola çıktıklarından dolayı keyifliler. Onların da görüşlerini alabilirsiniz.
SORU; Sayın Andersson, Bu fuar hakkındaki izlenimleriniz nasıl, hoşnut kaldınız mı?
YANIT; İzlenimlerim.. İskandinavya için burada İsveç'te başlamak güzel ve kontak sağlamak bağlantı kurmak çok iyi oldu.. çok çok iyi...

SORU; Gelecek konusunda iyimser misiniz?
YANIT; Elbette! Benim için çok heyecan verici.
SORU; Buraya gelmek.. sert bir yarıştı galiba?
YANIT; Burasını fazla bilmiyorduk, gelecek yıl için iyi bir start yaptık. Evet çok çok iyi...

NİS Media, 25 Mart 2010, Stockholm

25 Mart 2010 Perşembe

Stockholm Vildmarkmässan, Flugfiskemässan, Natur Craft! Upplev din utbildning! Macera, merak ve heyecan sandığından daha yakın; On beşinci yazı

Alfred Nobel’i ortaya çıkarak ülke olmak kolay mı! Stockholm fuarlarında ilgimi çeken en önemli konu, her fuarda ve her konuda yeniliklerin bulunması... Heyecan!

Diyeceksiniz ki, ya evdeki çocuklar ya bedensel hareket zorluğu gibi bir neden var! İlk fotoğrafta üç tekerlekli arabadaki çocuğu ile koşan bir baba var. İyi mi!

Onun koşullarına uyan bir teknoloji de uygulayım da hemen orada. Anne ya da baba olsun, onun koşullarına uygun yenilik bir merakla uyanır ve hem de heyecan uyandırır! Kitlesel bir merak ve heyecan...

Fiziksel devinim eksikliğinin toplumda insan merak ve heyecanını kesmediğini, kösteklemediğini altaki görsellik veriyor.

Evet heyecan! Bu yetmiyorsa sonu heyecanla sizi alıp sürükleyen ve doruğa varan bir merak olsun yeter! Rutin tekdüzelikten kurtulmak, monotonlaşan yinelemelerin yerine heyecan verici, merak uyandırıcı bir yeninin yaşanması demektir. Var mısınız?

Değerli İzleyici,

Yenilikler, tümüyle keşifler demektir! Salt dünyayı değil, kendinizi de keşfedeceksiniz.

İşte yanda çocuğu ile dağlara çıkmaya hazırlanan bir babayı görüyorsunuz.

İsveç, doğal olarak Danimarka, Norveç ve İzlanda dediğimiz Kuzey, şöyle ki İskandinavya bir toplam olarak karşınıza çıksın isterseniz, bakın şöyle!

Örnek deniz hobisi olsun, macera eğilimi olsun, çevrecilik olsun, inşaat konusu olsun, su sporları olsun hemen orada yeni bir keşifle karşınıza çıkarlar.

Orada, o bizim yabancısı olduğumuz keşifler ve icatlar kulvarında, İsveçlilerin komşularına fark atarak yine önde koştuklarını göreceksiniz. Bu anlamda oluşan toplumsal dinamikler, öznel açıdan motivasyon güdüleme motoru, örnek model olma durumu da sanırım Alfred Nobel ile hayata geçiyor. Nasıl! Şaşırdınız mı?

Nobel gibi keşif peşinde koşmak sonu bilinmeyen serüvenli yollara çıkmaya benzer! Baş açık, ayakta çarıklar Hindistan steplerinde, Hindistan Himayalarında ya da bu ülkenin okyanus kıyılarında yollara düşmek ne ise, keşif peşinde ömür bitirmek de buna benzer.


İşte bu özellikleriyle köken olarak Vikingler çağının deniz insanları olarak tarihte yer yaptılar. Bin yıl önce Kuzey Amerika’yı keşfettiler. O günkü denizcilik koşulları ile bu tutum delice bir macera değil de nedir? Burada bir ek daha yapalım, deniz insanı demek macera insanı demektir biraz da değil çokca. Deniz salt iyi dümen tutmak değildir.

Buharlı kazanların icadı öncesi yelkenlilerle ya da küreklerle deniz serüvencisi olarak Atlantiği aşan Vikinglerin torunları bugün ne durumdadır?

Bunun yanıtını, ‘Full Fart på Botmässan’ size verecektir. Tüm heyecan verici objeler var bu fuarda. Yaban doğa için de bu böyledir. Durun ivecen davranıp balık avı deyip de geçmeyin hemen!

Bunu bir macera heyecanı ile motorize eden 'Kuzey Halkı' doğadaki eğlence ile yaşamı, heyecan ile yaratıcılığı, keşifle geleceğin tasarımını bir arada sürdürmektedir. Altta balık avı yarışına bakın!
Bu nedenle afişlerde; 'äventyret är närmare än du tror’ şöyle ki, macera sandığından daha yakın,’diyebilmektedir.

Kuzey sakinleri için ‘serin davranışlı, mesafe koyan insanlar’ diyenler, bu insanları keşif ile geleceğin tasarımı sırasında görmeliler!
Bu fuarın bir özelliği de her yanda birkaç denizcilik, yaban doğa, balık avı gibi hobi okulları, boş zamanları değerlendiren etkinlik heyecanı var. Bakın yandaki okulda bir uygulama göreceksiniz. Sekiz on yaşında kız çocukları yaban doğa serüveni için burada düz duvara tırmanıyorlar.

‘Stockholm’de ben gazeteciyim,’ diyenler de dahil, Türkiye kökenli 'entel' insanları ben bu satırların yazarı olarak bu fuarlarda göremiyorum. İşin ilginç yanı, onların çocuklarını da aramayın, bu merak kulvarında hiç yoklar.

Neden? Şundan! Kuzey insanları ile doku farkı var! Bu doku farkı, yukarıda sıraladığım nedenlere dayanıyor.

Bu bir yaşam gustosu, yaşamı algılama farkıdır. Salt güncel olaylarda değil, günübirlik beklentilerde ve anlık kurgularda değil, tüm insan ömrünü kucaklayan, tüm doğumdan ölüme dek süregiden kulvarda uzlaşmaz farklar var.

Farklı kulvarda doğan insanların bunu yaşam formu olarak değiştirmesi olanaklı, fakat çok çok kolay değildir. Her iki ayrı toplumun çocuklarına verileri; doğa, çevre, merak, heyecan, yaşam ve ölüm için istenen toplam algı çocuk temelinde farkıdır.

Doğacı ve çevreci olmak toplumsal düzlemde ne ise vahşi doğa için duvara tırmanan çocuk için algı da o olacaktır, başka bir şey değil. Simetrik bir algı budur. Doğadaki eğlence ile yaşamı, heyecan ile yaratıcılığı, keşif ile geleceğin tasarımını Türkiye kökenlilerde siz hangi açıdan görürsünüz?

Bunu analitik açıdan çözünüz kan uyuşmazlığını da göreceksiniz. Bundan önce ne mi yapacaksınız?

Şöyle ki ilkin Stockholm Vildmarkmässan’a gidin ve farkı görün.

Kuzey’de yaşıyorsanız, bu toplumda zevk ve heyecan uyuşmazlığı çekiyorsanız, merak diye bir tasanız ya da tad alma refleksiniz yoksa, 'neden ben böyleyim, neden meraklı değilim' diye düşünmeye başlayın. Belki de hala daha geç kalmış sayılmazsınız!
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 25 Mart 2010