Değerli İzleyici,
Bu satırların yazarı, 50’li yıllarda Erzurum Palandöken Spor Klübü, atletizm dalı lisansına sahip oldu. Sanırım 53’te başlayan ve tüm yaşamı dolduran güzel bir serüven! Ne oldu biliyor musunuz?
O kış kar lapa lapa yağdı. Doğu Sineması’nda Burt Lancester’in ‘Olimpiyat Şampiyonu’ filmini izleyen yazarımız, gece geç vakit koşarak Erzincan Kapısı’nda (gecelediği) Yusuf Efendi’nin oteline vardı. Ertesi gün soluğu Palandöken Spor Klübü Başkanı Sayın Çilingiroğlu’nun mağazasında aldı; ‘Ben atlet olmak istiyorum,’ dedi. ‘Çok zayıf görünüyorsun ama, sigara yok, bu iyi! Ben, seni doktora göndereyim,’ bir form doldurdu ve ‘..şu doktara git,’ dedi.
Bakın ne oldu! Evet, böyle oldu! Sağlık kontrolünden sağlam çıktı. Her sabah otelin yanında ezan okunurken o kalkıp koştu.
Koşu ayakkabıları yoktu! 'Mes' denilen nesneler ayaklarında Taşmağazalar, Cumhuriyet Caddesi, Erzincan Kapısı mihverini kar, ayaz, buz, atletizm parkuru yaptı bütün bir kış. Sonra Sarıkamış, ‘Acısu’ ile ‘Soğuksu’arasında o yıllarda uzun menzilli ilk koşu parkurunu bireysel olarak koşan bu satırların yazarı, bu kez, bakın evet, evet, şimdi Stockholm’de 21 km süren ‘Stockholms Halvmaratonu’ izleyicisi oldu. Şaşırdınız mı?
Sizlere şaşırtıcı bir haber daha! Evet, 41 ülkeden 11.136 koşucunun katıldığı ve yarışı tamamlayan herkesin birer madalya alacağı, ‘Stockholms Halvmaraton’ için Slussen’deyiz şimdi. Bazı yollar trafiğe kapalı. Görevliler koşucuların gelmesi için hazır. Yarış Kaliyet Sarayının önünde saat 16,30’da başladı. İlk geçen atlet yarışın birincisi olmayacak çünkü yedi ayrı start var ve binlerce koşucunun süresi tek tek saniyelerle hesaplanacak ve sonuç ortaya çıkacak. Bunu yarın ancak öğrenebiliriz. Biraz da karnaval coşkusu veren bu duygusal havayı iki ayrı kanalda fotoğraflarla size iletmeye çalışacağız.
Gördüğünüz gibi, Stockholm Fuarı, Dövme Fuarı derken, bu kez Stockholm Maratonu’ndayız. Kameralarımız hazır. Bayanlar ve baylar bir arada koşacak. Hava yağacak gibi göründü fakat şu saate kadar yağmadı. Mikrofonu şu anda Blog editörü Feryal Hanım’a veriyor ve yarışın anlatısına dönüyor ve Kameraları yarış alanına çeviriyoruz şimdi. T.S.
Değerli İzleyiciler,
Mikrofon bende, eşimle ayrı noktalarda bekliyoruz. Ben Slussen'de geniş alandayım. Saati gösteren Katerina Hissen’e sırtımı döndüm. Eşim bir üstte Hornsgatan’a açılan kavşakta. Uzun bekleyişten sonra üç motosikletli polis ve arkalarından bir atlet göründü, arkasındaki aracın üzerinde ışıklı yazı; 1.01.11 yani, bir saat bir dakika on bir saniyelik koşma süresini gösteriyor.
Yeni bir grup gelmeye başladı, ben özellikle su içmelerini yakalamaya çalıştım. Kolay değil, Slussen’e köşeyi döner dönmez su masalarını karşılarında buluyorlar, hızlarını kesmeden sağa doğru yanaşıp görevlilere doğru uzanıp bardağı da dökmeden kapıp hem koşup hem de su içip yarışa aynı hızla devam ediyorlar. Kimisi suyu ağzına boca edip yavaş yavaş yutuyor, kimisi birkaç yudum çekip bardağı atıyor, bazısı da suyu sadece serinlemek için başından aşağıya döküveriyor.
Maratoncular farklı, kimisi çok rahat yürür gibi koşarken kimisi kan ter içinde, neredeyse bayılacakmış gibi bir izlenim veriyor. Bazısı iki metre üzerinde boyuyla bir adımda ileri geçiyor, bazısı adımlarını biraz öteye yarım yarım atıyor. İzleyiciler tanıdıkları geçerken yoğun tezahürat yapıyor, koşucu onlara selam veriyor. Bazı seyirciler de aralıksız tüm koşanlara tempo tutuyor.
Çok farklı bir duyguya kapıldım. Tüylerim diken diken oldu, yanımdan rüzgar gibi geçen, kilitlendiği hedefe doğru sonsuz bir itme gücüyle koşan, duygu ve düşüncesini tek bir amaca yöneltmiş genç, yaşlı, orta yaşlı, öğrenci, çalışan, emekli, kadın, erkek onları izlerken kendimi tutamadım, gözümden yaşlar geldi. O kadar insan sonunda belki de hiçbir şey kazanmayacakları bir yarışa hazırlanmışlar!
Hava soğukmuş sıcakmış bir tek düşünce; bir silah sesi ile mermi gibi yola fırlayış, yanlarda koşanlara çarpmadan, denge kaybetmeden, düşmeden, yaralanmadan, nefesini doğru kullanıp bacakları pes ettirmeden koşacaksın. Her zaman ele geçmez bir fırsat, bir sene sonra var mı, yok mu senin için bilinmez. Aslolan şimdi oradasın ve koşuyorsun, antrenmanlara benzemiyor, bu yarış, gerçek yarış, rüzgarla arkadaşsın sadece şimdi, upuzun yolları aşacaksın ve oraya 21 bin m uzaktaki varışa ulaşacaksın. Bence unutulmaz bir manzara!
Sevgiyle ve inançla bütün güçlerini koyarak maratona katılan tüm atletleri yürekten kutluyorum. Eski bir koşucu olarak koşmanın ne olduğunu bilen, koşucunun duygularını tahmin edebilen birisi olarak bir maratonu bu kadar yakından gözlemlemek şansı bulduğum için sevinçliyim. Tüm maratoncular, hepiniz kesinlikle birincisiniz! Umarım bir sene sonraya yine hazır olursunuz aynı coşkuyla, ben de sizi izlerim aynı hoşnutlukla... Yaşam maratonunda da her birinize iyi koşular...
İşte eşim de şimdi çekimi bıraktı ve yanıma geldi. ‘Ne oldu? Neden ağlıyorsun,’ dedi. ‘Hiç dedim. Çok heyecanlandım da! Okulda bir 200 m koşusuna katılmıştım! O gün kalbim duracaktı. Onu hatırladım!’ Güldü! ‘Haydi biraz da biz koşalım,’ dedi.
Değerli İzleyici,
Bizim kuşağın anımsayacağı Eşref Şefik, güreş müsabakalarını radyoda sunarken konu değiştirir sonra geriye döner bıraktığı anlatıyı sürdürdü.
Blog editörümüz Feryal Hanım'ın sunumu bana biraz onu anımsattı, kendisine teşekkür ediyor ve evet izlenceyi kapatıyorum. Evet, 16 derecelik ısıda, farklı yedi ayrı yaş grubunun katıldığı ve bayanların erkeklerle başabaş, dişe diş yarıştığı 21.098 m'lik koşu parkurunu 8.282 kişi tamamladı. Kraliyet Sarayı’nın önünden başlayan yarış yağmursuz havada Kungsträdgården'de sona erdi. 2010'da 10. yıl jübilesi yapılacak bu maratona davetlisiniz!
Sevgi, içtenlik...
Feryal – Tekin SonMez