Karlı bir günde Asker Müzesi'ne gittik. Kuşların, ağaçların uyuduğu bir saatti.
Bu müzede özel bir sergi vardı. Adı; 'Bits and pieces between life and death.'
Torbjörn Leskog'un (Leskog’s collection) bir kolleksiyonu; ‘Saker och ting mellan liv och död.’
Şöyle ki; adı şeyler ve nesneler. Sunuşta ilk önce bir tümce vardı.
“Turn a soldier’s pockets insideout and see what falls out”
Bu soru ardılı şöyle sorular vardı:
'What did the pockets of a World I Germany soldier contain?
'How were American soldier fed in World II?
Hüzün verici, dramatik bir durum olarak isterseniz siz de düşünebilirsiniz.
I. II. Dünya savaşına katılan askerlerin ceplerinden ne çıkabilirdi?
Even war has routine. Soldiers have to eat, drink, wash and shave. In the midst of tediom or fear, soldiers find diversion in cigarettes, chewing gum, card-games, music or drink.
Injuries are cared for, shattered nerves healed. There are families to keep in touch with and news to keep up with.
Evet! Yaşam için rutin şeyler! Traş takımları ve yiyecekler ve içecek kutuları. Sigara, sakız gibi nesneler ve mektuplar, fotoğraflar falan...
Tarih öncesi çağlardan bu yana savaş her yerde var.
İnsanlar arasındaki bu mistik savaş tutkusu da henüz tam anlaşılmış değil.
Yeme, içme, soluma, üreme gibi bir ihtiyaç mıdır savaş?
Tolstoj (Lev 1828-1910) insanlığın bu tutkusunu derinden anlamaya çalışanların başında gelir.
Değerli İzleyici,
Bu sorunun yanıtını aramak değil bugün buradaki güncel konu.
Bugün, burada 'nesneler ve şeyler arasında yaşam ve ölüm' var. Çok ilginç değil mi?
Yeni yürümeye başlayan bir çocuk nereye elini atarsa, oradan bir şey koparır.
Her kopan nesne, başka öteki bir nesneye götürür o çocuğu.
Şeyler ve nesneler arasında ses, renk, ısı, koku da sarar o çocuğu.
Sert, yumuşak, katı ve sıvı nesneler, sıcak ve soğuk şeyler tüm yaşamı kapsar.
Tüm bunlar yaşamla başlar ve ölüme indirgenir sonunda.
Hışırdatarak elle buruşturduğu şey, o çocuğun elinde daha sonra okuduğu bir mektup olur.
Burada kalmaz hışırdatarak elle buruşturduğu şey; bir gazeteye ya bir kitaba dönüşür.
İşte böyle sıradan bir açı yakalar sizi nesnelere, şeylere bağlayan yaşamsal akış.
Bu akış içsel dünayınızdaki enzimlere varmadan önce, dış dünyada size çarpan, size bir şeyler fısıldayan ve sonra da hayatınızdan çıkıp giden o nesneler ve o şeylerdir.
O şeyler, sırasında bir olgu, bir durum, bir acı ve sevinç ve bunların önünde, yanında, arkasında, altında, üstünde kıpırdayan, hışırdayan ve sürekli yer ve durum değiştiren nesnelerdir.
Çocuk büyüdükçe sıcak, soğuk, katı.. nesnelerin oluşturduğu öteki olguların ayrımına varır.
Yaşam ve ölüm tüm bunların toplamıdır. O ve onlar yaşamdır işte.
Şöyle ki onlar, o ‘nesneler ve şeyler’ artık geride kalmıştır.
Kişinin kendisine ait olmayan her nesne yabancıdır.
Belki de son kez bile bakacak zamanı olmaz o nesneyi yıllarca yanında taşısa bile.
Belki de acısı ve sevinci ile tıngırdayan bir akordeon, yaşamın son anında, anlamsız bir nesne olarak geride kalır.
Hani deyim yerindeyse yaşamın suyu gider, kumu kalır. Kişinin yaşamı da böyledir.
Kişinin kendisine ait olmayan şeyler ve nesneler ne anlama gelir bir düşünelim bakalım.
İşte böyle bir sergi geldi ve geçti Stockholm’den. Bu sergi 2011 boyunca Oslo'da izlenebilir.
Sevgi, içtenlik...
Tekin SonMez, 27 Ocak 2011, Stockholm
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez
*'Saker och ting mellan liv och död, Bits and pieces between life and death.'