27 Ocak 2011 Perşembe

Stockholm'den bir sergi geldi, geçti; 'Bits and pieces between life and death. “Turn a soldier’s pockets insideout and see what falls out.”

Karlı bir günde Asker Müzesi'ne gittik. Kuşların, ağaçların uyuduğu bir saatti.

Bu müzede özel bir sergi vardı. Adı; 'Bits and pieces between life and death.'

Torbjörn Leskog'un (Leskog’s collection) bir kolleksiyonu; ‘Saker och ting mellan liv och död.’

Şöyle ki; adı şeyler ve nesneler. Sunuşta ilk önce bir tümce vardı.

“Turn a soldier’s pockets insideout and see what falls out”

Bu soru ardılı şöyle sorular vardı:

'What did the pockets of a World I Germany soldier contain?

'How were American soldier fed in World II?

Hüzün verici, dramatik bir durum olarak isterseniz siz de düşünebilirsiniz.

I. II. Dünya savaşına katılan askerlerin ceplerinden ne çıkabilirdi?

Even war has routine. Soldiers have to eat, drink, wash and shave. In the midst of tediom or fear, soldiers find diversion in cigarettes, chewing gum, card-games, music or drink.

Injuries are cared for, shattered nerves healed. There are families to keep in touch with and news to keep up with.

Evet! Yaşam için rutin şeyler! Traş takımları ve yiyecekler ve içecek kutuları. Sigara, sakız gibi nesneler ve mektuplar, fotoğraflar falan...

Tarih öncesi çağlardan bu yana savaş her yerde var.

İnsanlar arasındaki bu mistik savaş tutkusu da henüz tam anlaşılmış değil.

Yeme, içme, soluma, üreme gibi bir ihtiyaç mıdır savaş?

Tolstoj (Lev 1828-1910) insanlığın bu tutkusunu derinden anlamaya çalışanların başında gelir.

Değerli İzleyici,

Bu sorunun yanıtını aramak değil bugün buradaki güncel konu.

Bugün, burada 'nesneler ve şeyler arasında yaşam ve ölüm' var. Çok ilginç değil mi?

Yeni yürümeye başlayan bir çocuk nereye elini atarsa, oradan bir şey koparır.

Her kopan nesne, başka öteki bir nesneye götürür o çocuğu.

Şeyler ve nesneler arasında ses, renk, ısı, koku da sarar o çocuğu.

Sert, yumuşak, katı ve sıvı nesneler, sıcak ve soğuk şeyler tüm yaşamı kapsar.

Tüm bunlar yaşamla başlar ve ölüme indirgenir sonunda.

Hışırdatarak elle buruşturduğu şey, o çocuğun elinde daha sonra okuduğu bir mektup olur.

Burada kalmaz hışırdatarak elle buruşturduğu şey; bir gazeteye ya bir kitaba dönüşür.

İşte böyle sıradan bir açı yakalar sizi nesnelere, şeylere bağlayan yaşamsal akış.

Bu akış içsel dünayınızdaki enzimlere varmadan önce, dış dünyada size çarpan, size bir şeyler fısıldayan ve sonra da hayatınızdan çıkıp giden o nesneler ve o şeylerdir.

O şeyler, sırasında bir olgu, bir durum, bir acı ve sevinç ve bunların önünde, yanında, arkasında, altında, üstünde kıpırdayan, hışırdayan ve sürekli yer ve durum değiştiren nesnelerdir.

Çocuk büyüdükçe sıcak, soğuk, katı.. nesnelerin oluşturduğu öteki olguların ayrımına varır.

Yaşam ve ölüm tüm bunların toplamıdır. O ve onlar yaşamdır işte.

Şöyle ki onlar, o ‘nesneler ve şeyler’ artık geride kalmıştır.

Kişinin kendisine ait olmayan her nesne yabancıdır.

Belki de son kez bile bakacak zamanı olmaz o nesneyi yıllarca yanında taşısa bile.

Belki de acısı ve sevinci ile tıngırdayan bir akordeon, yaşamın son anında, anlamsız bir nesne olarak geride kalır.

Hani deyim yerindeyse yaşamın suyu gider, kumu kalır. Kişinin yaşamı da böyledir.

Kişinin kendisine ait olmayan şeyler ve nesneler ne anlama gelir bir düşünelim bakalım.

İşte böyle bir sergi geldi ve geçti Stockholm’den. Bu sergi 2011 boyunca Oslo'da izlenebilir.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 27 Ocak 2011, Stockholm

Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

*'Saker och ting mellan liv och död, Bits and pieces between life and death.'

18 Ocak 2011 Salı

Zorns mormor, Hass Karin Andersdotter avled 1894. 'Jag hade i bradskan glömt säga adjö at mormor, sprang tillbaka och fann henne i tårar: 22. yazı

Zorn tüm yaşamı boyunca ninesi Hass Karin Andersdotter'i hep iyi anılarla andı.

Sağdaki resimde kırsal yaşamı ve ninesini resmin sağ köşesine kondurmuş.

Resmin adı; Bizim günlük ekmeğimiz.*

Ninesini bu tablosunda ve daha pek çok yapıtında canlandırdı.

Değerli İzleyici,

Anlatılara göre Anders Leonard Zorn zorluklar içine doğdu ve zor olanı başardı.

Ninesi ve annesi ile birlikte o kırsal çevrede, Dalarna'da babasız büyüdü. Aşağıda İsveççe olan alıntıda bir anımsatma var.

1907'de Amerika yolculuğuna çıktığı sırada başından geçeni kendi özyaşam kitabında anlatmış.

Şöyle ki, Zorn, on iki yaşlarında Mora'dan ilk ayrılacak olduğu günü anmış.

Siljan Irmağı üzerinde gidecek vapur kalkmak üzere, Zorn oraya doğru koşmuş.

Fakat ninesine, hoşça kal demeyi unuttuğu aklına gelmiş.

'Han kom alltid att hålla hennes minne levande. Nar han 1907 under en resa till Amerika var i fard med att författa inledningen till sina självbiografiska anteckningar drog han sig till minnes en episod som inträffade när han som tolvåring skulle lämna Mora:

‘Hur val minns jag inte den morgon jag första gången skulle få fara angbåt över Siljan.

'Jag hade i bradskan glömt säga adjö at mormor, sprang tillbaka och fann henne i tårar.’

'Hızla koşarak eve geri döndüm ve ninemini gözyaşları içinde buldum,' diye yazmış.

Bunun pek çok nedeni var. Sırayla onlara da geleceğiz.

Daha önce bu konudaki yayınlara bakılabilir:
http://stockholmtekinsonmez.blogspot.com/

Babası Johann Leonard Zorn, Bayern bölgesinde (1831-1873 bryggmestare) doğmuş bir Alman.

Uzun ve dolambaçlı özyaşam öyküleri var. Aslında çok uzun ve dolambaçlı da değil.

Fakat bu öykü öteki bir yanı ile dallanır budaklanır, İsveç toplumsal tarihine çıkar bir yoldan.

İsveç uygarlık tarihi ile çakışan, örtüşen yerler arada bir gündem olacak.

Zorn ailesinin kısaca yaşam serüvenleri şudur: Zorn’un baba tarafı 1600'lere dek gider.

Baba babası (dedesi) Johann Philipp (1808- 1849) Würzburg'da el işi üretimi isteyen zenaat kollarında bir ustadır ve Margaretha Schmidt ile evlidir ve ikisi oğlan en az yedi çocuk babasıdır.

Almanlar 1800'lü yılların ikinci yarısında Stockholm’de değişik konularda etkin ticaret kolonileri kurmuşlar.

El ürünü işlerden biracılıkla ilgili üretim sırlarına dek pek çok alanda öne geçmişler.

Bu süreç bir çekim, cazibe alanı odağı yapar Almanlar'ı.

Bu zenaatlar, Johann Leonard Zorn için İsveç yolunu açar.

Bu yıllarda Johann Philipp USA’ya göçer.

Johann Leonard Zorn (Alman S:ta Gertauds) kayıtlara göre 14 ocak 1860’da Stockholm’e gelir.

Johann Leonard Zorn tam usta 'master' olmadan önce, Linköping ve Västerås’ta çalışır.

Kısa sürede bir şeyleri ilerletmiştir.

1860 yılı başlarında Finlandiya’ya geçer, Kaspar Kröckel‘in yardımcısı olarak onun firmasında çalışır.

Johann Leonard Zorn ve (ileride ressam Zorn'a anne olacak) Grudd Anna ile Uppsala’da karşılaşırlar.

Anlatılan öyküye göre bira gibi sıvı içkilerin hammaddeleri olan ve öğütülerek üretilen (brygg) iş kolu onların karşılaşmasına vesile olur.

Alman Johann ve İsveçli Anna.

Bu iki farklı insanın seyrek zamanlarda bir araya geldikleri söylenir.

Sabit beraberlikleri üzerine ayrıntılı bilgi ve belge yok.

Büyük ressam Zorn bu koşullarda bir aşk çocuğu olarak doğar.

Helsingfors’ta çalışan Johann'ın 26 aralıkta vefat haberi gelir.

Grudd Anna'ya elçilik aracılığıyla, bir miktar da para gönderilir.

İleride Anders Zorn'un babası diye anılacak Johann Leonard Zorn, İsveç’e gelişinden on üç yıl sonra (1873) ölmüştür.

Kırsal alanda annesinin yanında büyüyen Zorn babasını pek tanımaz. Vasiyet yolu ile gelen para dört yıl yeter.

Annesi Grudd Anna başka birisiyle, marangoz Anders Andersson ile (1874) evlenecektir.

Fakat başka şeyler olur! Her dahinin yaşamında olmayan şeyler!

Kim olursa olsun, çünkü bir yanı ile her fani insanın içinde bir deha yatar.

Eğer şanslıysa, dehanın ortaya çıkma koşulları varsa o bir mucize gibi yol verir o insana.

İster resim, ister yontu, ister müzik ya da yazın sanatları, evet o mucize gelir ve o dehanın elinden tutar.

Deha üzerine çok şey yazılmış! Deha nedir? Olumlusu da olumsuzu da vardır! Ne olursa olsun!

Deha bir insanın elinden tutsun yeter! Akla gelmedik yerde ve koşullarda dahice soygun yapar.

Uçurtmayı uçak diye uçurur, dinamiti keşfeder ve daha neler... Şöyle ki dehayı ortaya çıkaran, besleyen koşullar her yerde önem kazanır.

Zorn'un resim alanında bir deha olduğunun anlaşılması hem kendisi, hem İsveç için hem de resim sanatı için bir şanstır.

Zorn örneğinde o koşulların neler olduğunu, babasız bir çocuğun nasıl bu doruğa geldiğini gelecek yazıda izleyeceğiz.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 18 Ocak 2011, Stockholm


ilk resim; *Vart dagliga bröd, (1886) akvarel 68 x 102 Nationalmuseum Stockholm)

ikinci; Zor'un babası Bryggmästare Johann Leonard Zorn 1871

üçüncü; Anders Leonardd Zorn, Enköping 1874

dördüncü; 1885, Zorn, en önde ninesi Hass Karin Andersdotter, sağda ise annesi Grudd Anna ve komşular...

beşinci resim; Mona och Karin, 1905, akvarel, 45 x 30, Göteborgs Konstmuseum