Bursa'da geçen son bir hafta on günlük kitap fuarının verdiği iyimserlik duyumu ile Bursa'dan Stockholm'e koştum.
Bir de ne göreyim! Kuzey, daha doğrusu İsveç yapı teknolojisi karşıladı beni.
Çok büyük üç salon dopdolu, yeni buluşlarla sırlarını ve kapılarını açmış ben Stockholm'a ulaşamadığım sırada.
Sırları bu kez güneş enerjisinden hava konusuna dönüşmüş. Havayı nasıl kullanacağız?
Kullandığımız havayı tekrar kullanmak için ne yapmalıyız?
23 Mart 2012 Cuma
2 Mart 2012 Cuma
Alfred Nobel Müzesi..Bayan Curie, Maria Sklodovvska orada duruyor ve sizi bekiyor.
Nobel Müzesi salonlarında sergilenmenin önemli olan nedir?
Nobel Müzesi ana galerisinde her zaman Nobel ile ilgili değişik sergiler yapılır. Bu ne demektir?
Bu kez Bayan Curie oradadır ve aylardan beri izleyiciye tek başına sunulmaktadır.
Bir olgu, sonuçta yerliyerini bulmuş emektir.
Madam Curie oradadır. Tufat değil mi! Neden oradadır?
Çünkü çember, daire tamamlanmıştır. Bu bir olgudur.
Her olgu, o aşamaya varmadan önce olaylarla, olagalen hareketlerle sürer ve bir yerde durur.
Durur ya da o hareket, girişimini bir başka harekete bırakır.
Dört yüz metre bayrak yarışını anımsayalım.
Şöyle ki bayrak değiştirmedeki o ince sanatsal hareketleri anımsayalım.
O hareket bir başkasına devinimi tam aktarmadan önce, o hareketle ince bir çizgide birlikte koşar. Tıpkı yaşam ve ölüm çizgisi gibi...
Buradaki olgu bize şunu veriyor. Zincirin bir çok halkasıyla birbirine bağlı bir hareketler bütünü sona varmış ve çember, daire kapanmıştır.
İki kez hem de üst üste gelecek şekildedir olgu.
Buradaki olgu bize şunu veriyor. Bayan Curie, oradadır.
Nobel Ödülünün iki kez almak üzere oradadır.
Dört yüz metre bayrak yarışını ikiye katlayarak koşmuştur.
Bu işte, Nobel Ödülünün iki kez almak üzere oradadır.
Sergiyi baştan izlerken, daha işin başında sarsıldınız.
Dört yüz metre bayrak yarışında yüz metreyi katlayarak koşmak.
Bireylik yaşamını bilim için sunmak... O ara, atom dalgalarını, radyum ve polonyum’u bulmak.
Şimdi soruyorsunuz! Neden oradasınız?
Bu varoluşmada, kendi yerinizi sorguluyorsunuz...
Gerçekten sarsıldınız. Oturacak bir yer aradınız.
Müzenin çıkış kapısına yakın rahat oturma yerleri var.
Oturduğunuz yerde bilgisayarla slayt sunumları da var.
Fakat çok sarsıldığınız için dışarıya bakmak istediniz.
Başınızı çevirince, Nobel Müzesi'ni alana bağlayan boşlukta kaldı gözleriniz.
Sergide izlence olarak sunulan bilimsel öykü etkiledi belli ki.
Biraz da o sarsıcı ritmden kaçmak ve sonra yine ona dönmek de var.
Bayan Curie, Maria Sklodovvska orada duruyor ve sizi bekiyor.
Siz dışarıya, alandaki boşluğa ölü gözlerle bakıyorsunuz.
İşte, zihninizle bir an uyandınız yine. Karşıda orta çağ konutlarının renkleri, Alman Gotik mimarisi konutlar, bilimsel gerçeklere çakılıp kalan ve orada donakalan durgun usunuzu gerçeğe doru çekiyor.
Sakinleşin! Sergiyi biraz sonra birlikte yine izleyeceğiz...
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
1 Mart 2012, Stockholm
Nobel Müzesi ana galerisinde her zaman Nobel ile ilgili değişik sergiler yapılır. Bu ne demektir?
Bu kez Bayan Curie oradadır ve aylardan beri izleyiciye tek başına sunulmaktadır.
Bir olgu, sonuçta yerliyerini bulmuş emektir.
Madam Curie oradadır. Tufat değil mi! Neden oradadır?
Çünkü çember, daire tamamlanmıştır. Bu bir olgudur.
Her olgu, o aşamaya varmadan önce olaylarla, olagalen hareketlerle sürer ve bir yerde durur.
Durur ya da o hareket, girişimini bir başka harekete bırakır.
Dört yüz metre bayrak yarışını anımsayalım.
Şöyle ki bayrak değiştirmedeki o ince sanatsal hareketleri anımsayalım.
O hareket bir başkasına devinimi tam aktarmadan önce, o hareketle ince bir çizgide birlikte koşar. Tıpkı yaşam ve ölüm çizgisi gibi...
Buradaki olgu bize şunu veriyor. Zincirin bir çok halkasıyla birbirine bağlı bir hareketler bütünü sona varmış ve çember, daire kapanmıştır.
İki kez hem de üst üste gelecek şekildedir olgu.
Buradaki olgu bize şunu veriyor. Bayan Curie, oradadır.
Nobel Ödülünün iki kez almak üzere oradadır.
Dört yüz metre bayrak yarışını ikiye katlayarak koşmuştur.
Bu işte, Nobel Ödülünün iki kez almak üzere oradadır.
Sergiyi baştan izlerken, daha işin başında sarsıldınız.
Dört yüz metre bayrak yarışında yüz metreyi katlayarak koşmak.
Bireylik yaşamını bilim için sunmak... O ara, atom dalgalarını, radyum ve polonyum’u bulmak.
Şimdi soruyorsunuz! Neden oradasınız?
Bu varoluşmada, kendi yerinizi sorguluyorsunuz...
Gerçekten sarsıldınız. Oturacak bir yer aradınız.
Müzenin çıkış kapısına yakın rahat oturma yerleri var.
Oturduğunuz yerde bilgisayarla slayt sunumları da var.
Fakat çok sarsıldığınız için dışarıya bakmak istediniz.
Başınızı çevirince, Nobel Müzesi'ni alana bağlayan boşlukta kaldı gözleriniz.
Sergide izlence olarak sunulan bilimsel öykü etkiledi belli ki.
Biraz da o sarsıcı ritmden kaçmak ve sonra yine ona dönmek de var.
Bayan Curie, Maria Sklodovvska orada duruyor ve sizi bekiyor.
Siz dışarıya, alandaki boşluğa ölü gözlerle bakıyorsunuz.
İşte, zihninizle bir an uyandınız yine. Karşıda orta çağ konutlarının renkleri, Alman Gotik mimarisi konutlar, bilimsel gerçeklere çakılıp kalan ve orada donakalan durgun usunuzu gerçeğe doru çekiyor.
Sakinleşin! Sergiyi biraz sonra birlikte yine izleyeceğiz...
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
1 Mart 2012, Stockholm
24 Şubat 2012 Cuma
Alfred Nobel Müzesi'nde coşkulu bir tören var...
Alfred Nobel Müzesi her an esin veren bir yerdir benim için.
İnsanın usuna gelmedik konular orada bir fikir ışıması gibidir.
Alfred Nobel dinamiti buldu diye eleştirildi çoğu kez.
O bulmasa idi başkası bulacaktı.
Teknoloji devrimi duracak değil.
Başkası bulsaydı ne olurdu?
Anlamsız sorular bugün.
Alfred Nobel buldu..
Patentini aldı dinamitin.
Buradan gelen para var...
Bir bölümü bilimsel buluşlara veriliyor.
Bunların arasında Nobel Edebiyat ve Barış Ödülü de ayrı iki daldır.
Alfred Nobel işte bunları düşündü.
Vasiyetinde bunu ilkelere bağladı.Çocuğu yoktu. Fakat varisleri bu vasiyeti çürütmek için çok uğraştılar. Kazansalardı Maria Sklodovvska gibi bu dahileri dünya tanıyamayacaktı.
Bilimsel gelişmeler bu denli hızlanmayacaktı.
Çünkü Alfred Nobel'in tutum bilim insanlarını gönendirdi.
Araştırmalar, bu ödül nedeniyle cidddi bir rekabete dönüştü dünyada.
Yazınsal metinciler de bu rekabette yerlerini aldılar.
Diller de bu konuda bir yarış içine girdiler.
Nobel Ödülü almış bir yazar,
O dille yazdığı için ödülü kazanmıştır görüşünü paylaşırım ben de.
Bugünkü konu bunlar değil.
Aşağıdaki fotoğrafta Varşova'da...
adını taşıyacak olan bilimsel bir araştırma enstitünün temellerini atan kadın var.
Elinde kürek olan bir bayan.
İki kez Nobel Bilim Ödülü alan kişi var mı...
Fizik ve kimya Nobel ödülleri...
Bugün bir bilim kadını var evet.
Radium Enstitüsü’nün temellerini (1925) atıyor.
Dünyada ilk bilim kadını belki.
Maria Sklodovvska 1867’de Varşova’da doğdu.
Yaşamını kimya alanına adadı.
Paris’e gitti ve bilim adamı Pierre Curie ile (1895) evlendi.
Kızı Irene (1897)doğdu.
Çalışmalarını atom alanına kaydırdı.
Radioaktiv tanımını kullandığı atom dalgalarını, radyum ve polonyum’u keşfetti.
Nobel Fizik ödülünü (1903) paylaştı.
Nobel Kimya ödülünü (1911) paylaştı.
Polonya’da Radyum Enstitüsü’nün temellerini attı (1925).
1934 de Paris’de ölümünden bir yıl sonra...
Tuhaf bir şey daha oldu.
Bayan Curie'nin kızı Bayan Irene Nobel Kimya ödülünü paylaştı.
Sağdaki son fotoğrafta Bayan Curie'yi erkek bilim insanları arasında tek başına görüyorsunuz.
Böyle işte.. kimileri para, pul, ev, yazlık, kışlık, koltuk, kanape peşinde koşar...
Kimileri de böyle işte hem de çocuklarına da koşacakları bir yol açar...
Maria Sklodovvska, Madame Curie konusunda bu dahi bayan konusunda büyük bir sergi var Nobel Müzesi'nde. Bu konuyu ilk fırsatta biraz daha işleyeceğim.
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
24 Şubat 2012, Stockholm
İnsanın usuna gelmedik konular orada bir fikir ışıması gibidir.
Alfred Nobel dinamiti buldu diye eleştirildi çoğu kez.
O bulmasa idi başkası bulacaktı.
Teknoloji devrimi duracak değil.
Başkası bulsaydı ne olurdu?
Anlamsız sorular bugün.
Alfred Nobel buldu..
Patentini aldı dinamitin.
Buradan gelen para var...
Bir bölümü bilimsel buluşlara veriliyor.
Bunların arasında Nobel Edebiyat ve Barış Ödülü de ayrı iki daldır.
Alfred Nobel işte bunları düşündü.
Vasiyetinde bunu ilkelere bağladı.Çocuğu yoktu. Fakat varisleri bu vasiyeti çürütmek için çok uğraştılar. Kazansalardı Maria Sklodovvska gibi bu dahileri dünya tanıyamayacaktı.
Bilimsel gelişmeler bu denli hızlanmayacaktı.
Çünkü Alfred Nobel'in tutum bilim insanlarını gönendirdi.
Araştırmalar, bu ödül nedeniyle cidddi bir rekabete dönüştü dünyada.
Yazınsal metinciler de bu rekabette yerlerini aldılar.
Diller de bu konuda bir yarış içine girdiler.
Nobel Ödülü almış bir yazar,
O dille yazdığı için ödülü kazanmıştır görüşünü paylaşırım ben de.
Bugünkü konu bunlar değil.
Aşağıdaki fotoğrafta Varşova'da...
adını taşıyacak olan bilimsel bir araştırma enstitünün temellerini atan kadın var.
Elinde kürek olan bir bayan.
İki kez Nobel Bilim Ödülü alan kişi var mı...
Fizik ve kimya Nobel ödülleri...
Bugün bir bilim kadını var evet.
Radium Enstitüsü’nün temellerini (1925) atıyor.
Dünyada ilk bilim kadını belki.
Maria Sklodovvska 1867’de Varşova’da doğdu.
Yaşamını kimya alanına adadı.
Paris’e gitti ve bilim adamı Pierre Curie ile (1895) evlendi.
Kızı Irene (1897)doğdu.
Çalışmalarını atom alanına kaydırdı.
Radioaktiv tanımını kullandığı atom dalgalarını, radyum ve polonyum’u keşfetti.
Nobel Fizik ödülünü (1903) paylaştı.
Nobel Kimya ödülünü (1911) paylaştı.
Polonya’da Radyum Enstitüsü’nün temellerini attı (1925).
1934 de Paris’de ölümünden bir yıl sonra...
Tuhaf bir şey daha oldu.
Bayan Curie'nin kızı Bayan Irene Nobel Kimya ödülünü paylaştı.
Sağdaki son fotoğrafta Bayan Curie'yi erkek bilim insanları arasında tek başına görüyorsunuz.
Böyle işte.. kimileri para, pul, ev, yazlık, kışlık, koltuk, kanape peşinde koşar...
Kimileri de böyle işte hem de çocuklarına da koşacakları bir yol açar...
Maria Sklodovvska, Madame Curie konusunda bu dahi bayan konusunda büyük bir sergi var Nobel Müzesi'nde. Bu konuyu ilk fırsatta biraz daha işleyeceğim.
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
24 Şubat 2012, Stockholm
19 Şubat 2012 Pazar
Stockholm Antika Fuarı tüm eğilimleri sarsıyor... Antikanın paradan daha hoşnutluk verdiğini söyleyen antikacılar konuşuyor...
Dün antika fuarı konusunda sunum yaptım.
Bir gelin iskemlesi ve bir de dolap sundum fiyatlarını vererek.
Dolap 26 bin isveç kronana satılmış.
Bugün ayrı daha yüksek kalitede antika mobilya örnekleri veriyorum.
Sağ köşede sunulan dolap 132 bin İsveç kronuna alıcı bekliyor.
Yaklaşık 1770 yapım yılı olarak tahmin ediliyor.
Hafta sonu izleyici sayısı çoğaldı.
Belli ki iyi durumda olan bir kesim böyle bir sektörü yaşatıyor.
Her şeyden önce cebinde artı parası olan sınıf bu hobi için hazır olabilir.
Bu tür eğilimlerin küçük yaşta başladığını, bunun da yine anne babanın eğilimi ile birlikte ekonominin belirlediğini söylemeye gerek var mı...
Solda ikinci dolap da 1700'lere dayanıyor. Küçük bir şey. 29 bin İsveç kronu.
Üç ayrı kategoride bakalabilir bir sektör olduğunu unutmayalım.
Bu işi yaşamının nirengi noktası yapanlar bakalım neler söylüyor.
Antika alım satımcısı Bay Lars-Yngve Johansson, 'Saker ar roligare en pengar' diyor.
Şöyle :'Bu tür şeyler, paradan daha hoş!'
Açık artırma uzmanları da var bu konuda.
Yaşamını antik eşyalara adamış olan kişiler konuşuyor.
Açık artırma uzmanı Bayan Anette Granlund :'Kunskap er nödvendigt,' diyor.
Şöyle: 'Antikacılıkta bilgi zorunludur.'
Değişimi betimleyen başka bir açıklama var.
Yine antikacı Bay Lars Broberg :'Glöm alla trender!
Şöyle: 'Tüm eğilimleri unut!' diyor.
Sağda üçüncü sırada bir dolap var 38 bin İsveç kronu.
Solda dördüncü sırada masası ekli olarak duran bir dolap var.
Dorukta saatli bu masanın üstünde tahta kap/kacak var.
Bunun fiyatı 125 bin İsveç kronu.
Kuşkusuz bunların tümü elyapımı şeyler.
Sağda dördüncü sırada mermer sanıyorum bir masa var. Yine 1700'lerle tarihli.
195 bin İsveç kronuna sanırım alıcı buldu.
İşin ciddi bir yanı olan ve hem parasal açıdan hem de bilgi açısından hatırı sayılır bir sektör bu.
Yüklü bir ekonomisi olsa da o kişinin bilgisiz de yapamayacağı bir alan.
Bu anlamda bilgi ile sahne alan antikacılık çok başka bir şey.
Konu kapsamlı. Ancak küçük eğilimler ve meraklar da var.
Fazla bedeli olmayan hevesler de unutulmamalı bu konuda.
Onlara da yanıt verebiliyor eski eşyalar.
Size bu konudaki alan genişliğini verebilir bir sunu.
Anahtarlar, kilitleri de gösteren fotoğraf bu fuarda yer alıyor.
Böyle ne tür bir ortam olduğu anlaşılıyor. İşte birkaç yüzyıllık bir yayık.
Beş alt bin İsveç kronu.
Sonuç olarak antikacılık başka...
İkinci el alım satımı başka bir şey.
Kullanılmış eşyalar haraç mezat her yerde var.
Bunlarla birlikte son yıllarda ortaya çıkan ekonomik kriz bazı eğilimler yarattı.
Toplumsal destek konuları da sıklaştı.
Son ekonomik eğilimlerde görülen ivmeler var...
Bu eğilim değişmesi sonucu, çoğu kişi taşıma zahmetine katlanarak,
atık olacak eşyayı, doğrudan kilise satış mağazalarına, bağış olarak torbalarla, paketlerle getirip bırakıyorlar.
Daha önceleri bunlar, ihtiyacı olanlar alsınlar diye sokakların belli yerlerine bırakılırdı.
Bir yandan hem ekonomik çöküntü var, hem yeni mallarda fiyat yükselmesi var.
Genç kuşağın nostalji eğilimi ve sosyal destek eğilimleri bu sektöre ayrı bir canlılık sağladı.
Bu durum bedavaya sayılabilir ikinciel atıkların değerini yükseltti.
Daha önce kırk krona aldığınız bir ceket 200 kron oldu.
Bu tür mağazalar, müzelerden daha çok ilgi çekiyor.
Günün her saati oraları kolaçan eden insanlarla bu yerler dolup boşalıyor.
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
19 Şubat 2012, Stockholm
Bir gelin iskemlesi ve bir de dolap sundum fiyatlarını vererek.
Dolap 26 bin isveç kronana satılmış.
Bugün ayrı daha yüksek kalitede antika mobilya örnekleri veriyorum.
Sağ köşede sunulan dolap 132 bin İsveç kronuna alıcı bekliyor.
Yaklaşık 1770 yapım yılı olarak tahmin ediliyor.
Hafta sonu izleyici sayısı çoğaldı.
Belli ki iyi durumda olan bir kesim böyle bir sektörü yaşatıyor.
Her şeyden önce cebinde artı parası olan sınıf bu hobi için hazır olabilir.
Bu tür eğilimlerin küçük yaşta başladığını, bunun da yine anne babanın eğilimi ile birlikte ekonominin belirlediğini söylemeye gerek var mı...
Solda ikinci dolap da 1700'lere dayanıyor. Küçük bir şey. 29 bin İsveç kronu.
Üç ayrı kategoride bakalabilir bir sektör olduğunu unutmayalım.
Bu işi yaşamının nirengi noktası yapanlar bakalım neler söylüyor.
Antika alım satımcısı Bay Lars-Yngve Johansson, 'Saker ar roligare en pengar' diyor.
Şöyle :'Bu tür şeyler, paradan daha hoş!'
Açık artırma uzmanları da var bu konuda.
Yaşamını antik eşyalara adamış olan kişiler konuşuyor.
Açık artırma uzmanı Bayan Anette Granlund :'Kunskap er nödvendigt,' diyor.
Şöyle: 'Antikacılıkta bilgi zorunludur.'
Değişimi betimleyen başka bir açıklama var.
Yine antikacı Bay Lars Broberg :'Glöm alla trender!
Şöyle: 'Tüm eğilimleri unut!' diyor.
Sağda üçüncü sırada bir dolap var 38 bin İsveç kronu.
Solda dördüncü sırada masası ekli olarak duran bir dolap var.
Dorukta saatli bu masanın üstünde tahta kap/kacak var.
Bunun fiyatı 125 bin İsveç kronu.
Kuşkusuz bunların tümü elyapımı şeyler.
Sağda dördüncü sırada mermer sanıyorum bir masa var. Yine 1700'lerle tarihli.
195 bin İsveç kronuna sanırım alıcı buldu.
İşin ciddi bir yanı olan ve hem parasal açıdan hem de bilgi açısından hatırı sayılır bir sektör bu.
Yüklü bir ekonomisi olsa da o kişinin bilgisiz de yapamayacağı bir alan.
Bu anlamda bilgi ile sahne alan antikacılık çok başka bir şey.
Konu kapsamlı. Ancak küçük eğilimler ve meraklar da var.
Fazla bedeli olmayan hevesler de unutulmamalı bu konuda.
Onlara da yanıt verebiliyor eski eşyalar.
Size bu konudaki alan genişliğini verebilir bir sunu.
Anahtarlar, kilitleri de gösteren fotoğraf bu fuarda yer alıyor.
Böyle ne tür bir ortam olduğu anlaşılıyor. İşte birkaç yüzyıllık bir yayık.
Beş alt bin İsveç kronu.
Sonuç olarak antikacılık başka...
İkinci el alım satımı başka bir şey.
Kullanılmış eşyalar haraç mezat her yerde var.
Bunlarla birlikte son yıllarda ortaya çıkan ekonomik kriz bazı eğilimler yarattı.
Toplumsal destek konuları da sıklaştı.
Son ekonomik eğilimlerde görülen ivmeler var...
Bu eğilim değişmesi sonucu, çoğu kişi taşıma zahmetine katlanarak,
atık olacak eşyayı, doğrudan kilise satış mağazalarına, bağış olarak torbalarla, paketlerle getirip bırakıyorlar.
Daha önceleri bunlar, ihtiyacı olanlar alsınlar diye sokakların belli yerlerine bırakılırdı.
Bir yandan hem ekonomik çöküntü var, hem yeni mallarda fiyat yükselmesi var.
Genç kuşağın nostalji eğilimi ve sosyal destek eğilimleri bu sektöre ayrı bir canlılık sağladı.
Bu durum bedavaya sayılabilir ikinciel atıkların değerini yükseltti.
Daha önce kırk krona aldığınız bir ceket 200 kron oldu.
Bu tür mağazalar, müzelerden daha çok ilgi çekiyor.
Günün her saati oraları kolaçan eden insanlarla bu yerler dolup boşalıyor.
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
19 Şubat 2012, Stockholm
17 Şubat 2012 Cuma
Stockholm Antika Fuarı Alvsjö’de açıldı. Nordens Största Antik och İnredningsn Messa.. alt fron historiska...
Årets tema: Yılın teması: ‘Original och Originell’
Bugün 17 Şubat 2012, Stockholm.
İlk başta orta ve güngörmüş kuşak için çekimli olan bir fuardı.
Son yıllarda genç kuşak da bu eğilimi paylaşıyor.
Zevkle izlediğim etkinliklerin önünde gelen bir seçkinliktir bu fuar.
Burada bir ayraç bir parantez var.
Son yıllarda stockhom ‘ikinci el’ dükkanlarla doldu ve boşaldı.
Kişilerin özel hobi bağlamında yaptıkları ticari bir iş.
Bununla birlikte değişik kiliselerin kullanılmış eşyaları bağış olarak kabul etmeleriyle bu sektör çok canlandı.
Bazıları değişik semtlerde açtıkları büyük mağazalarla zincir oluşturan bu kiliseler, bu bağışları satarak düşkünlere yardım kampanyası sürdürüyor.
Konu böyle canlanınca antikacılık ile ikinci el ticaret sektörünün çizgileri biraz flu oldu.
Buna bir de özel hobi olarak ikinci el mağazaların açılması eklenince durum daha da uzmanlık ister oldu.
Üç ayrı kategoride bakalabilir bir sektör olduğunu unutmayalım.
İlk çok ciddi antikacılar. İki antika olmasa da ona yakın kalitede ikinci el mağazalar.
Bir de kiliselerin düşkünlere destek bağlamında sattıkları hemen her şey için açılmış mağazalar.
Kitaplar, camlar, kap kacak, kilim, halı, çeşitli giyecekler, takım taklavat, alet adavat..
avadanlılardan tutun da plak, kaset, film, çocuk giyitleri, her türlü mobilye ve
daha usa gelmeyen binbir türde mal değişik şekillerde atık olarak apartmanların altlarındaki boşluklara indiriliyor.
Buradan çöpe gidebilir bu eşyalar oradan toplanarak ikinci el yerlere ulaşıyordu.
Mannheim'de Marissa Epos adlı romanımı (1986-87) yazdığım dönem gördüm.
Almanlar ayın belli bir gününde sokağın bir yakasına bırakırdı bu tür eşyaları.
Şimdi orada durum, eğilimler nedir bilmiyorum. Fakat İsveç çok değişti.
Konu böyle canlanınca antikacılık ile ikinci el ticaret sektörünün çizgileri biraz flu oldu.
Buna bir de özel hobi olarak ikinci el mağazaların açılması eklenince durum daha da uzmanlık ister oldu.
Konuyu bugünlük burada bırakırken bir ayraç daha açayım.
Ahşap bir koltuk görünüyor ilk ve ikinci karelerde. Bu koltuk 32 bin İsveç kronudur.
Arka planda görünen dolap ise 26 bin İsveç kronudur.
Koltuk iki yüz yıllık, gelin koltuğu imiş. Sergilemiyorlar fakat damat koltuğu da varmış.
Şimdi bu koltuğu yakın mercek görelim.
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
17 Şubat 2012, Stockholm
Bugün 17 Şubat 2012, Stockholm.
İlk başta orta ve güngörmüş kuşak için çekimli olan bir fuardı.
Son yıllarda genç kuşak da bu eğilimi paylaşıyor.
Zevkle izlediğim etkinliklerin önünde gelen bir seçkinliktir bu fuar.
Burada bir ayraç bir parantez var.
Son yıllarda stockhom ‘ikinci el’ dükkanlarla doldu ve boşaldı.
Kişilerin özel hobi bağlamında yaptıkları ticari bir iş.
Bununla birlikte değişik kiliselerin kullanılmış eşyaları bağış olarak kabul etmeleriyle bu sektör çok canlandı.
Bazıları değişik semtlerde açtıkları büyük mağazalarla zincir oluşturan bu kiliseler, bu bağışları satarak düşkünlere yardım kampanyası sürdürüyor.
Konu böyle canlanınca antikacılık ile ikinci el ticaret sektörünün çizgileri biraz flu oldu.
Buna bir de özel hobi olarak ikinci el mağazaların açılması eklenince durum daha da uzmanlık ister oldu.
Üç ayrı kategoride bakalabilir bir sektör olduğunu unutmayalım.
İlk çok ciddi antikacılar. İki antika olmasa da ona yakın kalitede ikinci el mağazalar.
Bir de kiliselerin düşkünlere destek bağlamında sattıkları hemen her şey için açılmış mağazalar.
Kitaplar, camlar, kap kacak, kilim, halı, çeşitli giyecekler, takım taklavat, alet adavat..
avadanlılardan tutun da plak, kaset, film, çocuk giyitleri, her türlü mobilye ve
daha usa gelmeyen binbir türde mal değişik şekillerde atık olarak apartmanların altlarındaki boşluklara indiriliyor.
Buradan çöpe gidebilir bu eşyalar oradan toplanarak ikinci el yerlere ulaşıyordu.
Mannheim'de Marissa Epos adlı romanımı (1986-87) yazdığım dönem gördüm.
Almanlar ayın belli bir gününde sokağın bir yakasına bırakırdı bu tür eşyaları.
Şimdi orada durum, eğilimler nedir bilmiyorum. Fakat İsveç çok değişti.
Konu böyle canlanınca antikacılık ile ikinci el ticaret sektörünün çizgileri biraz flu oldu.
Buna bir de özel hobi olarak ikinci el mağazaların açılması eklenince durum daha da uzmanlık ister oldu.
Konuyu bugünlük burada bırakırken bir ayraç daha açayım.
Ahşap bir koltuk görünüyor ilk ve ikinci karelerde. Bu koltuk 32 bin İsveç kronudur.
Arka planda görünen dolap ise 26 bin İsveç kronudur.
Koltuk iki yüz yıllık, gelin koltuğu imiş. Sergilemiyorlar fakat damat koltuğu da varmış.
Şimdi bu koltuğu yakın mercek görelim.
Sevgi içtenlik...
Tekin SonMez
17 Şubat 2012, Stockholm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)